26 Kasım 2007 Pazartesi

Kıyamet Suresi ve Açıklaması

mp3 olarak indir (2mb)

Meal:

Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla
1- Hayır, kıyamet gününe kasem(yemin) ederim. (1)
2- Ve yine hayır; kendini kınayıp duran nefse de kasem(yemin) ederim. (2)
3- İnsan, onun kemiklerini Bizim kesin olarak biraraya getirmeyeceğimizi mi sanıyor?
4- Evet; onun parmak uçlarını dahi derleyip-(yeniden) düzene koymaya güç yetirenleriz. (3)
5- Ancak insan, önündeki (sonsuz geleceği)ni de 'fücurla sürdürmek ister.' (4)
6- "Kıyamet günü ne zamanmış" diye sorar.
7- Ama göz 'kamaşıp da kaydığı,' (5)
8- Ay karardığı,
9- Güneş ve ay birleştirildiği zaman;
10- İnsan o gün: "Kaçış nereye?"(Kaçacak bir yer var mı?) der.
11- Hayır, sığınacak herhangi bir yer yok.
12- O gün, 'sonunda varılıp karar kılınacak yer (müstakar)' yalnızca Rabbinin katıdır.
13- İnsana o gün, önceden takdim ettikleri ve erteledikleri şeylerle haber verilir.
14- Hayır; insan, kendi nefsine karşı bir basirettir(şahittir).
15- Kendi mazeretlerini ortaya atsa bile.
16- Onu (Kur'an'ı, kavrayıp belletmek için) aceleye kapılıp dilini onunla hareket ettirip-durma.
17- Şüphesiz, onu (kalbinde) toplamak ve onu (sana) okutmak Bize ait (bir iş)tir.
18- Şu halde, Biz onu okuduğumuz zaman, sen de onun okunuşunu izle.
19- Sonra muhakkak onu açıklamak Bize ait (bir iş)tir. (6)
20- Hayır; siz çarçabuk geçmekte olanı (dünyayı) seviyorsunuz.
21- Ve ahireti terk edip-bırakıyorsunuz.
22- O gün yüzler vardır ışıl ışıl parlar. (7)
23- Rablerine bakıp-durur.
24- O gün, öyle yüzler de vardır ki sismsiyah kesilmiştir.
25- Kendisine, beli büken işlerin yapılacağını anlamaktadır.
26- Hayır; can, köprücük kemiğine(can boğaza) gelip dayandığı zaman,
27- "Son müdahaleyi yapacak kim" denir. (Bunu iyileştirecek var mı?)
28- Artık gerçekten, kendisi de bir ayrılık olduğunu anlamıştır.
29- Bacağı bacağına dolaşır.(ölüm korkusundan ayakları birbirine dolaşır)
30- O gün sevk, yalnızca Rabbinedir.
31- Fakat o, ne doğrulamış(ne dini tasdik etmiş) ne de namaz kılmıştı.
32- Ancak o, yalanlamış ve yüz çevirmişti.
33- Sonra çalım satarak(yaptığıyla övünerek) yakınlarına gitmişti.
34- Sen buna müstahaksın(layıksın), dahasına müstahaksın.
35- Yine müstahaksın, dahasına da müstahaksın. (8)
36- İnsan, başıboş bırakılacağını mı sanır? (9)
37- Kendisi, akıtılan meniden bir damla su değil miydi? (10)
38- Sonra bir alak (embriyo) oldu, derken (Allah, onu) yarattı ve bir 'düzen içinde biçim verdi.'
39- Böylece ondan, erkek ve dişi olmak üzere çift kıldı.
40- (Öyleyse Allah,) Ölüleri diriltmeye güç yetiren değil midir? (11)


Açıklama: (Mevdudi'nin açıklamaları temel alınmıştır)

1. Bu şekilde (hayır! ile) sureye başlamakla anlaşılıyor ki, daha önce bir konu vardır ve bu sure, işte o konuya bir reddiye mahiyetinde nazil olmaktadır. Biraz ileride, adı geçen konunun, kıyamet, ahiret ve ahiretteki hayat ile Mekke'lilerin onu inkâr etmeleri ve hatta alaya almaları olduğu kendiliğinden anlaşılmaktadır. Kıyamet günü üzerine yemin edilmiş olması, bu olayın muhakkak gerçekleşmesiyle ilgilidir.

2. Kur'an'da insan nefsi, üç tip olarak sınıflandırılmaktadır. Birincisi, insanı kötülük yapmaya teşvik eder, bunun ismi nefsi emmare'dir. İkincisi yanlış bir iş ve düşünceye niyet ettiği zaman o kişiyi bu yüzden kınar ve azarlar, buna nefsi levvame denir. Bugün buna biz vicdan adını vermekteyiz. Üçüncüsü de, doğru yol üzerinde sebat ederek sapık yollardan sakınmak suretiyle tatmin olan nefistir, buna da nefsi mutmainne denir(Fecr 27-30'da Allah'ın Cennete davet ettiği nefis). Üzerine yemin edilen ikinci şey, nefsi levvame'dir. Dünyada tamamen bir sağ duyuya, vicdana sahip olmayan kimse yoktur. Her insanın içinde iyiliğin ve kötülüğün de hissi vardır. Bir kişi ne kadar bozulmuş, dejenere olmuş olursa olsun, vidanında muhakkak kötülük yapmamasını ve iyilikte bulunmasını isteyen bir dürtü vardır. Böyle birisinin iyilik ve kötülük kriteri yanlış olabilir. Ama yine sağ duyusu ona yaptıkları hususunda itiraz eder. Bu, insanın salt bir hayvan olmadığını göstermektedir. Onun içinde ahlâki bir duygu vardır. İyilik ve kötülük arasında tefrik yapabilme hissi vardır. Kendini yapmış olduğu iyiliklerden ve kötülüklerden sorumlu sayar. Eğer başkasına bir kötülük yapsa, ancak vicdanını susturarak tatmin olur ve eğer başkası ona bir kötülük yapsa, o zaman kalbinde bunun cezalandırılması gerektiğine dair bir istek oluşur.(Bu vicdan fıtrat gereğidir) Şimdi eğer bir insanın yapısında böyle bir nefsi levvame varsa ve varlığı inkar götürmüyorsa, o zaman bu aynı nefsi levvamenin kıyamet günü insanın karşısına bir şahit olarak getirileceği de inkâr edilemez. Allah bize kınayıcı bir güdü vererek bize lütufta bulunmuştur ve buna rağmen negatif davranılıyorsa elbette bunun hesabı sorulur. Hasan-ı Basri "kendini kınayan nefis" kavramını şöyle yorumlamıştı; "Vallahi, müminin her zaman özünü eleştirdiğini, nefsini kınadığını görürsün. `Şu sözü ne amaçla söyledim?' `Şu lokmayı niçin yedim?', `içimden geçirdiğim şu düşüncenin amâcı nedir?' der sürekli olarak. Günahkâr kimse ise tutturduğu yolda ilerler, özünü eleştirmek hiç aklına gelmez."

3. Yani, değil bu kemikleri bir araya getirip iskeletinizi ortaya koymak, biz sizin en ufak ve en hassas parçacıklarınızı hatta aynı parmak izlerinizi bile yeniden meydana getirmeye kadiriz. Ayrıca bilinen bir gerçek olarak parmak izleri tüm insanlarda birbirinden farklıdır. Tek yumurta ikizlerinde bile parmak izleri aynı değildir. Ceninin genetik yapısı kadar kan basıncının, rahimdeki pozisyonunun ve beslenme düzeninin de parmak izlerine etki ettiği biliniyor. DNA dışındaki etkenler iki kardeşi de farklı etkilediğinden parmak izleri de farklı olacaktır. Allah, insanın parmak izerini bile (ne kadar çeşitlilik ve farklılık gösterirse göstersin) yeniden yaratmaya kadir olduğunu söyler.

4. Bu kısa cümleyle, ahireti inkâr edenlerin gerçek hastalıklarının teşhisi konulmaktadır. Bunlar, aslında kıyameti ve ahireti mümkün görmedikleri için inkâr etmiyorlar. Asıl sebep, ahirete inanmakla doğacak birtakım ahlâki sorumluluklardan hoşlanmamalarıdır.Bunların isteği, tıpkı ipini koparmış bir dana gibi sorumsuzca yeryüzünde dolaşmak. İşlemekte oldukları zulüm, sömürü, fısku-fucür ve ahlâksızlara son vermek istemiyorlar. Bu yüzden ahiret olgusunu kabule yanaşmıyorlar, öyleyse ahirete inanmalarına engel olan akılları değil nefsanî şehvetleridir.

5. Bunun sözlük anlamı "şimşekten gözlerin kamaşması" olarak geçmektedir. Fakat Arapça bir deyim olarak kullanıldığında sadece bu anlama gelmiyor. O zaman "korku, hayret veya ani bir olayla karşılaşıldığında şaşıp kalma ya da gördüğü bir şeye korkudan gözlerini faltaşı gibi açıp bakakalma" anlamına gelir.

6. Kur'an'ın anlamının, gayesinin ve emirlerinin açıklanmasının Allah tarafından Rasulüllah'a bildirilmesinin sebebi, kendi söz ve eylemleriyle insanlara onu anlatması ve o pratiğe göre amel etmeyi de onlara öğretmesi içindir. Eğer bu gaye olmasaydı ve onun ilmini yalnızca kendine saklaması sözkonusu olsaydı o zaman bu işin bir manası kalmazdı. Çünkü peygamberlik görevini yerine getirmenin bir faydası olmayacaktı. O halde ancak aptal bir insan bu ilmin hiçbir şerî özelliğinin olmadığını ileri sürebilir. Nahl Suresi 44. ayette Allah: "Ey Peygamber! Sana, insanlara açıklayasın diye Kur'an'ı indirdik. Belki düşünürler" buyurmuştur. Kur'an'da ayrıca dört yerde de Rasul'ün vazifesinin yalnızca Allah'ın ayetlerini bildirmek değil; bu Kitabı öğretmek olduğu açık açık buyurulmuştur. (Bkz. Bakara: 129 ve 151; Al-i İmran 164; Cuma 2) Burda sünnete bağlılığın ne kadar önemli olduğu görülür.

7. İşte ışıl ışıl parıldayan yüzler. Bu parıltıyı Rabblerine bakmaktan alıyorlar. Rabblerine, ha! Bu ne yüksek düzeyli bir mertebe! Bu ne erişilmez bir mutluluk! (Seyyid Kutub)

8. Müfessirler, "evlâ-leke" sözünün bir çok manası olduğunu söylemişlerdir. "Tuh olsun sana, helâk olasıca, perişan olasıca, yazık sana." gibi anlamları vardır. Mevdudi'ye göre en uygunu İbn Kesir'in tefsirinde dediği gibidir. Yani "Sen kendini yaratanı inkâr etmeye cüret ettikten sonra sana ancak böyle bir tavır layıktır." Bahsi geçen bu söz bir tür alaydır ve cehennem'de azab görenlere Allah'ın (c.c) böyle diyeceği Kur'an'ın diğer ayetlerinde belirtilmiştir. Mesela: "Hadi tad bakalım, şerefli ve değerli kimse?" (Duhan 49) geçtiği gibi.

9. Aynı şeyden Kur'an-ı Kerim'de başka bir yerde şöyle bahsedilmektedir. Allah kıyamet günü kafirlere "... sizi boşuna yarattığımızı ve bize döndürülmeyeceğinizi mi zannettiniz?" (Müminun 115) diyecektir. Bu iki yerde de, ölümden sonra bir hayatın gerekli olduğu soru şeklinde sorulmaktadır. Yani "Sen gerçekten kendini bir hayvan gibi mi zannediyorsun? Hayvan ile senin aranda açık bir fark olduğunu görmez misin? Onların bir iradesi yokken size irade verilmiştir. Onların amellerinde iyi ve kötü kavramı yoktur. Senin fiillerinde ise iyinin ve kötünün tartılması vardır. Bu yüzden nasıl olur da kendinizi tıpkı hayvanlar gibi sorumluluk yüklenmemiş ve yaptıklarından sorgu suale çekilmeyecek zannedersiniz? Hayvanlar, sadece cibilliyetlerine uygun olarak hayat sürdürdüklerinden onların yeniden diriltilmemeleri akla uygundur. Çünkü bunlar kendi akıllarıyla herhangi bir felsefe oluşturmuş ya da yeni bir din uydurmuş değildirler. Ne kendilerini yaratandan başkasını mabud olarak almışlar ve ne de kendileri mabudluk taslamışlardır. Kendilerinden sonra gelecek nesillere kadar tesirleri uzanacak ve karşılığında da ceza ya da mükafaat görecekleri, bir iyi veya kötü sünnet de başlatmış değiller. O halde bunların öldükten sonra yok olmalarına bir anlam verebilirsin. Çünkü onlar yaptıkları amellerden sorumlu değillerdir ve dolayısıyla tekrar dirilterek onlara hesap sormaya da gerek yoktur. Ama size gelince, ölümden sonraki hayattan nasıl kaçabileceksiniz? Çünkü, ta ölünceye kadar yaptığınız amellerin iyi veya kötü bir sonucu ve bu sonuçların da etkileri ve dolayısıyla da bunların bir cezası ya da mükafaatı olması gerekir. Sizin aklınız da bunu teyid etmez mi?

10. Buna benzer bir durum da yasin suresinde belirtilmiştir; -İnsan, Bizim kendisini bir damla sudan yarattığımızı görmüyor mu? Şimdi o, bize apaçık bir hasım(düşman) kesildi.-Kendi yaratılışını unutarak Bize bir misal verdi; dedi ki: 'Çürüyüp-bozulmuşken, bu kemikleri kim diriltecekmiş?'- De ki: 'Onları, ilk defa yaratan diriltecek. O, her yaratmayı bilir.'- (Yasin 77-79)

11. Birçok rivayetlerden, bu ayet okunduğu zaman Allah Rasulü'nün bu soru ifadesine bazen "bela" (evet) , bazen "Allah'ım seni tenzih ederim ki yine evet" diyerek karşılık verdiği anlaşılır. (İbn Cerir, İbn Ebi Hatim, Ebu Davud) Ebu Davud'da Ebu Hureyre'den naklonunan bir rivayette Allah Rasulü şöyle söylemiştir:"Tin Suresi'nin "Allah en iyi hükmeden değil midir?" ayetini okuduğunuzda "evet, ve ben buna şahidim" deyin; Kıyamet Suresi'nin bu ayetini okuduğunuz zaman "evet" deyin ve Murselat Suresi'nin son ayetini de "Kur'an'dan başka hangi söze inanacaklar?" okuduğunuz zaman "Alah'a iman ettik" deyin buyurmuştur."


Allah'ım seni tenzih ederim ki yine evet.

2 yorum:

  1. Rabbim son nefesimiz de iman Kur'an nasip etsin... böyle dinleyince okuyunca tüylerim ürperiyor amelim salih değilse die Rabbim ameli salihlerden eylesin.(amin)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. bu ayetler insana resmen kendinis sevdiriyor bu ayetler çok güzel ve birde çok beyendim

      Sil

Kendi hesabınızla yorum yapmak istemiyorsanız, aşağıdaki Yorumlama biçimi kısmından Adı/URL kısmını seçip buraya bir isim yazarak veya Anonim kısmını seçip 'isimsiz' olarak yorumunuzu ekleyebilirsiniz.