31 Mayıs 2010 Pazartesi

7 Mayıs 2010 Cuma

Namaz Kılmıyorum ama Kalbim Temiz

"Kibirin girebileceği en güzel hallerden biridir bu sözler.

En büyük günahların üstünde hiç bir zaman "bu işleyeceğiniz en büyük günah" yazmaz, kibir de en büyük günahlardan biridir ve üstünde etiket bulundurmaz. Şeytanı şeytan yapan, firavunu firavun, nemrut'u nemrut yapan kibirleriydi ve "kibirliyim anasını satıyım, var mı?" tarzı bir yaklaşımları hiç bir zaman olmadı. Hepsinin Allah'ın (c.c.) buyruğuna bir alternatifi vardı ve bu alternatif için kendi mantıklarınca gerekçeler de üretmişlerdi.
Şeytan'ı ele alalım, adem'e (a.s.) secde etmesi istendiğinde reddetmiş ve bunu "ben ateşten yaratıldım, o ise topraktan, ben daha üstünüm" diyerek açıklamıştı. Halbuki secde etmesini gerektiren Adem'in (a.s.) yüceliği değil bunun yaratıcının emri oluşuydu.

"Namaz kilmiyorum ama kalbim temiz" muhabettinde de bir benzeri var bunun. Meali şu "Allah'ım; senin emrin beni pek sarmadı, mantığım bunu kabul etmedi, ben de ona bir alternatif uydurdum, kalbimin hijyenine dikkat ediyorum". Ama namaz kılmak için namazın Allah'ın emri oluşu zaten başlı başına yeterli bir sebep değil midir? Bunu mantıklarımıza kabul ettirmemiz gerektiğini bize kim söylüyor?. İnsan, nefsinin emrettiği bir çok şeyi sorgulamadan yerine getirir. Fakat mesele Allah'ın emri olunca garip bir sorgulama mekanizması gündeme gelir. Bu fıtrattan kaynaklanan insanın içindeki iman-küfür savaşıdır. Mesele galip gelebilmek. Mesele bilim, mantık, sevgi, "1400 senelik çöl kanununa göre mi yaşayacağım?","bir kereden bir şey olmaz" maskelerini çok seven şeytanı dinlememek, ona karşı galip gelebilmek. Namazlarınızın kabul, kalbinizin her daim temiz olması dileğiyle..."
(yukarıdaki yazı 'yoldaki isaretler' müstear adlı yazardan alıntıdır)